Artan Gıda Güvensizliği ve Yapabileceklerimiz

Tez konum gıda tedariki olunca, gıda güvenliği, gıda mili, gıda taşıması gibi konular gün geçtikçe daha çok ilgi alanıma girer oldu. Bu nedenle, bu ay gıdaya yönelik başlıklara vurgu yapmaya karar verdim. İlk konu ise gıda güvensizliği.

Bir yanda obezite, bir yanda laboratuvar ortamında üretilen etler filan derken sanki gıda güvenliği konusunda bir sorun yaşamıyor ve yaşamayacakmışız gibi görünüyoruz. Ama ne yazık ki bu görüntü aldatıcı. Dünya genelinde hala açlık ve akut gıda güvensizliği söz konusu.

Akut gıda güvensizliği, gıda kıtlığı nedeniyle kişinin hayatının ve geçim kaynaklarının tehlikeye girdiği durum olarak tanımlanmaktadır. 2021 yılında Dünya Gıda Programı tarafından yapılan çalışmada 43 ülkede yaklaşık 41 milyon insanın gıda güvensizliği yaşadığı ve kıtlık ilan etmenin kıyısında olduğu ortaya konmuş. Yemen, Güney Sudan gibi bölgelerde yerlerinden edilmiş mülteciler gıda güvensizliği açısından en kırılgan grup içerisinde yer alıyor ve gıda konusunda tamamen dış yardıma muhtaç durumdalar.

Yetersiz beslenme açısından Sahra Altı Afrika’nın %24’ünün yetersiz beslendiği, sayıca ise en fazla nüfusun 418 milyon ile Asya’da bulunduğu görülüyor. Dünyada Gıda Güvenliği ve Beslenmenin Durumu raporunun en son versiyonuna göre Afrika’daki oran, tüm bölgelerdeki oranın iki katından fazla. 

Ama gıda güvensizliği sadece “gelişmemiş” ve “gelişmekte olan” ülkelerin sorunu değil. ABD Nüfus Dairesi’nin 2020 yılında yaptığı bir anket çalışmasına göre, her 8 Amerikalıdan biri, geride kalan hafta en az bir öğünde yiyecek bulamadığını ifade etmiş. ABD nüfusuyla oranladığımızda bunun 26 milyon insana denk geldiği görülüyor. Çocuklu ailelerde ise bu sayı 6 kişiden birine çıkıyor. Ayrıca açlıkla ilgili bu sorun farklı etnik kökenlerden gelen Siyahi ve Hispanik gruplarda daha yoğun yaşanıyor.

Dünya Bankası’nın 48 ülkede yaptığı çalışmaya göre gıda yoksunluğu çeken bireyler genelde ya öğünlerini atlıyor ya da tüketimini kısıtlıyor. Başka bir çalışmaya göre 2020’de yaklaşık 2.5 milyar insan (dünya nüfusunun %30’u) uygun gıdadan yoksun durumdaydı. Yni gıda kıtlığı çekilmese bile artan gıda fiyatları ne yazık ki “bizlerin de”gelişmiş” ülkelerde de gıda tüketimini azaltmasını gerekli kılıyor.

Akut gıda güvensizliğine maruz kalmayanlarımız için birkaç öğün atlamak sorun değilmiş gibi algılanabilir. Ama bu durum sürekli hale geldiğinde sandığımızdan daha ciddi sorunlara yol açabilir. Az kalori alımı ve yeteriz beslenme sadece ölü sayılarını değil sağlık masraflarını artırabilir, ülke hedefleri doğrultusunda ilerlemeyi engelleyebilir, çocukların bilişsel gelişimlerinde uzun vadeli negatif etkilere sebep olabilir. Bakış açısınız ne yönden olursa olsun ne yazık ki bir sorunla karşılaşabilirsiniz. Üstelik mevcut tarım ve teknolojideki ilerlemeler hala somut bir çözüm sunmuyorken.

Dünya Gıda Programı (WFP), kıtlığın önlenmesi için acilen 6 milyar dolara ihtiyaç duyulduğu konusunda uyarıyor. ancak para tek başına gıda güvensizliğini çözecek çözüm değil. Gıda güvensizliğinin iklim değişikliği, hükümet politikaları ve ekonomik dengesizlik ile de sıkı bir ilişkisi var.

Üstelik Kovid-19 salgını gıda güvensizliği konusundaki sorunları daha da derinleştirdi. kazançların azalması, tüm endüstrilerde tedarik zincirlerinin bozulmasına sebep oldu. sonuçta, neredeyse her ülkede dezavantajlı durumdaki haneleri etkileyen bir küresel gıda güvensizliği krizi ortaya çıktı. bunun arkasında da, gıda sisteminin çok karmaşık bir tedarik zincirine sahip olması yatıyor ne yazık ki. Toplumların çoğu artık yediğini yetiştirmiyor. Temel gıda maddeleri küresel sistemin bir ürünü. Ukrayna’da yaşanan savaşta Türkiye’deki buğday fiyatları artabiliyor.

Bu soruna çözüm olarak herkesin kendi gıdasını yetiştirmesi önerilebilir. Bill Gates bile özel devasa bir tarım arazisine yatırım yapıyorsa bu yönde işaretleri okumak kolay olabilir. Ama hepimizin tarım arazisine sahip olması mümkün değil, öte yandan herkes kendi gıdasını yetiştirse toplumun yaşayacağı değişim ve bereketi de hayal etmeden geçemiyorum. Küba’da ambargolardan kaynaklı gelişen kentsel tarım çabaları, bu konuda hükümetin yeniden organize olması gibi şeyler aslında dönüşebileceğimiz yapıya işaretler taşıyor. En azından tüm gıda ihtiyacımızı yetiştiremesek bile bazı ihtiyaçlarımızı karşılayacak kadar bir üretimle başlamak iyi olabilir.

Yapabileceğimiz bir diğer şey ise gıda israfını azaltmak. Bu sadece evlerimizde olan değil, tedarik zincirinde oluşan israfın da önüne geçilmesini gerektiriyor. Her yıl dünyada üretilen gıdanın üçte biri israf oluyor ve bu yaklaşık olarak 1 trilyon dolara mal oluyor (evet, WFP’nin ihtiyaç duyduğunun yaklaşık 165 katı). gıda milinin azaltılması, doğrudan çiftçi ile tüketicinin ilişki kurabilmesi, depolama ve taşıma faaliyetlerinin süre olarak kısaltılırken teknolojik olarak geliştirilmesi gibi çözümler bu aşamada ilk yapılacaklar olarak önerilebilir.

Neredeyse her sektörde büyüme kat edilen bir dönemde, 811 milyon insanın gece yatağa aç girdiğini bilmek bir şeyleri değiştirmemiz gerektiğine işaret ediyor. Kovid-19’un uzun vadeli etkileri değerlendirildiğinde 2030 yılında 660 milyon insanın hala aç olacağı da tahmin edildiğine göre gıda yetersizliği karşımıza hepimizin sorunu olarak çıkıyor. Bu durumda, kendi gıdanızı yetiştime zamanı geldi gibi. Kendi yiyeceğinizi yetiştirmenin en iyi zamanı on yıl önceydi. İkinci en iyi zaman ise şimdi.

Yorum bırakın