Hiçbir Şey Hakkında

Selam!..

Yaptığın bir şeyi anlayarak yapmak çok önemli bu hayatta. Eğer aynı anda birçok şeyi idare etmeye çalışıyorsanız ve hiçbirinden tam tat alamıyorsanız sanırım geriye çekilip birkaçını boş vermek gerek. Peki ya geriye çekilecek fırsat da bulamıyorsanız? Aslında o zaman dilimine sahibim ama içindeyken farkına varıp da “hele dur bakalım, neymiş bu kadar yoran beni?” diye sormuyorum.

Son yazımın üzerinden neredeyse 1 ay geçti. Yazamıyorum. Yani daha doğrusu yazacak konu bulamıyorum. Aklıma gelen konular genelde zayıflama üzerine. Ancak o başlığa da yazı yığmak istemiyorum. Öyle böyle derken yazısız kalıyor blog haliyle. Bende meramımı size böyle anlatayım dedim. Aslında yazıyorum bir şeyler ama çok aşırı duygu yüklü, seyreltmem gerek. Bir de son paylaşım haline getiremiyorum bir türlü, yazının sonu gelmiyor.

Son zamanlarda neler mi oluyor? Yeni eve taşınma heyecanı, yeni düzen kurma derken çok bir şey anlamadım hayatımdan. Tez çalışmam gerekli, spor yapmam gerekli. E elbet ev işleri de bekliyor. Bu arada sevdicekte sürekli göreve, dağa tırmanışa gidiyor. Yani bulduğum vakti onunla geçirmek istiyorum. Peki, sonuçta ne oluyor? Hiçbir şeyden anlamadan, sevdicekte buna dâhil, zaman hızla geçip gidiyor.

Hayatımda pek yapmadığım bir şekilde okulla ilgili çalışmalarımı son dakikaya bıraktım. Tez hocam artık görüşelim dedikçe ben telaşa kapılıyorum. Bırakın yazmayı daha okumamla ilgili kısımları bitirememişken, kafamı nasıl da toplayıp yazacağım? Gördüğüm tüm karikatürler anlamlı gelmeye başladı. Ama bununda altından kalkarım herhalde. Çevremde “Yahu ben yazamıyorum” dediğimde, “daha dur, her şeyin başındasın” diyen birçok insan var. Ama ben uzatmayı sevmem ki… Konu çok zevkli ama “sütunlar ve obeliskler” gibi nadir özellikli bir konuyu çalışıyor olunca kaynak bulması zor oluyor. Başka bir sürü bahanemde olunca hep bir geri plana itiliyor. Sanki başkası yazacak tezi.

Zayıfladığımı da ballandıra ballandıra anlattım ama çıktım tekrar 70 kiloya. Hatta üstüne çıkmaya doğru gidiyorum. Spor salonuna yazıldık, Ankara’da Öveçler civarında spor salonu arayanlar için Pelops’u mutlaka öneririm. 7-9 arası çok yoğun oluyor aletler, onun dışında herkes sakin diye anlattı. Yüzme havuzu, stüdyosu yani imkânları olan güzel bir salon. Çalışanları da oldukça ilgili aslında, en azından elinizde programla “ben n‘apcaktım ya?” diye gittiğinizde çok güzel ilgileniyorlar. Bende 3 gün üst üste çok güzel gittim, hatta birinde sevdicek yoktu bile. Ama akşam 7’de girince salondan 9’dan önce çıkamıyorum. Eve geldik duş aldık, yemek yedik derken zaten 10 oluyor saat. Azıcık dinlenince yatma saati geliyor. 22.30’da yatmak evet birçok insana erken geliyor ama sabah 6’da kedi tarafından uyandırılınca o uyku ancak yetiyor. Bir de sevdiceksiz spor salonuna gitmek istemiyorum. Varlığı motive olmamı sağlıyor. Etrafımdaki insanları daha az umursuyorum. Ama o da görevdeydi son zamanlarda ne yapsın garibim. Ya da zaten işten 16.30’da çıkıyor spor için beni mi beklesin, gerçi beklesin n’olcak ki… Öyle işte bir takım gelgitli bir durum bu.

Ev bir hayli yerleşti, yani değiştirilecek bir priz, lavabo gideri, boyanacak bir lambader, su aboneliği gibi ayrıntı işler kaldı. Haliyle normal hayata da dönebildik bizde. Bu demek oluyor ki, çamaşır-bulaşık-yemek-ütü-temizlik programlarını eksiksiz yapmam gerekli. Hadi bulaşık tamam en kolayı, çamaşırı makinaya doldurup çalıştırmamak, çalıştırdıktan sonra asmamak ne olacak peki? Ya da astıktan sonra toplamamak? Yemek ise apayrı bir dünya. Yemek yapmayı çok seviyorum ama düzenini oturtamadım ki. Mantıklı olan bir gün önceden sonraki günün yemeğini yapmak, böylece her gün “bugün ne yesek acaba?” diye düşünmekten kurtulurum. Ama bu da düzenli bir ev yaşamı istiyor. Her akşam sürpriz programlarla düzen tutturmak çok zor hakikaten. (Ütüyü anlatmak istemedi.) Bir tek temizlikte dikiş tutturduk sanırım. Pazar sabahı iki elden girip yapıyoruz. Gerçi şimdi sevdicek dağa gidince o düzen de bozulacak. Oy. Zaten bu düzensizlik nedeniyle bullet journal’a devam edemedim. Kalan hepi topu 1 saatimde 3 sayfa doldurmak yerine sevdicek yanında, kedi yaramazlığı izleyerek ısınmak daha tatlı geliyor bana.

(Sızlanmadığım bir tek iş konusu kaldı, çalışmak istemiyorum arkadaş, masa başı iş bana göre değil, akademisyen olup araştırma yapmak istiyorum, yeni yeni şeyler okuyup yazmak istiyorum ben, hem onlar nasıl çalışma saatleri öyle, tüm gün nasıl öldürülür adlı çalışma, keşke sevdiceğin iş yeri gibi olsa saatlerimiz.)

Ne de güzel satırlarca sızlandım. Bana bir çıkış yolu olan var mı? Yani mesela bullet journal’ı bıraktım şimdilik. Ev işlerinin bir kısmını sağ olsun sevdicek yapıyor. Ama yine de bir programlama gerekiyor. O da insan, o da yoruluyor, sıkılıyor sonuçta. Tezi ben yazacağım, işe de gitmek zorundayım. Spor yapmazsam da cidden baş edemeyeceğim bir dertin içine sokmuş olacağım kendimi, hem hiç mi kendime ait zamanım olmasın. Sevdicek arkadaşlarla dağda neyin görüşünce şehirde çok bir şey yapmaz oldular, bende arkadaşlardan da uzaklaşmış oldum haliyle. O da yok yani. Az kaldı, alıp sevdiceği, gençlere tarım kredi desteğini de alıp, köye yerleşeceğim. Herkesin hayali olan o tatlı Ege kasabasından söz ediyorum, aslında kimsenin yerleşmediği.

Size çalışan bir kadının paradoksunu sundum şu anda. Yani dert anlatayım derken ortaya bu çıktı. Tüm çalışan kadınlar bu paradoksu yaşıyor mu? Çünkü birçok insanın hayatı dışarıdan günlük güneşlik, çok rahat gözüküyor. Lütfen yalnız olmayayım…

1 Comment

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s