Herkese Merhaba,
Bugün sizlere İtalya’da bilinen rotalara alternatif bir yer anlatacağım.
İşte karşınızda Alberobello
Benim Alberobello’ya gidişim bilinçli, rehberden seçme şekilde olmadı. 2016 Haziran ayında master programım sağolsun, bizi İtalya’ya yaz okuluna gönderdi, gönderdi dediysem bakmayın yine masraflar bizdendi ama ön ayak oldu ya, o bile yeter.
Fotogrametri üzerine olan yaz okulum Roma’nın güneyinde yer alan Latina-Sabaudia kasabasında başladı. Roma’dan geçerek Güney İtalya’da Puglia Bölgesinde bulunan Bari’nin bir köyü olan Alberobello’da sonlandı. Roma zaten çok bilinen, üstüne gezi kitapları yazılmış bir yer olduğu için anlatmak istemem. Latina-Sabaudia ise turistik özellikleri çok öne çıkan bir yerleşim değil ama alternatif huzurlu yurtdışı tatili arayanlar için belki bir başka yazıda orayı anlatabilirim.
Gelelim Alberobello’ya. Alberobello Güney İtalya’nın en büyük şehirlerinden, bir liman kenti olan Bari’ye bağlı bir köy. Köy dediğime bakmayın, farklı idari sistemlere tabi olduğu için aslında baya bizim için küçük-orta ölçekte bir ilçe merkezi sayılır. Alberobello kelimesi güzel ağaç – güzel orman anlamına geliyor. Köyün karakterini veren ve bir çekim merkezi haline gelmesini sağlayan şey ise Trullo denilen gri koni çatılı geleneksel harçsız taş yığma evleri. Çoğul adıyla Trulli evlerinden oluşan geleneksel mimarisini çok iyi korumuş olan Alberobello, 1996 yılında UNESCO Dünya Miras listesine girmeye hak kazanmış bir yerleşim.
Kentin merkezi de yine geleneksel kısımda yer alıyor. Yeni yerleşim alanlar ise Trulli bölgesinin çevresinde gelişmiş. Trulli bölgesinde sadece konut yapıları değil, aynı yapım sistemi ile yapılmış kiliseler de yer alıyor. Günümüzde otel, restoran, hediyelik eşya ve müze gibi farklı fonksiyonlar almış trulloların yanında hala konut olarak kullanılanları da var.
Deneyimlediğim kadarıyla kente en kolay erişim Bari’den trenle oluyor. Bari Centrale’den binince çok değil bir buçuk iki saat içinde Alberobello istasyonunda oluyorsunuz. “Corsa Trieste e Trento” Caddesi’nden batıya doğru yürüdüğünüzde Piazza Curri ve devamında Corso Vittorio Emanuele Caddesine çıkıyorsunuz. Corso Vittorio Emanuele caddesinden aşağı yürüdüğünüzde zaten caddenin yayalaştırılmış olduğunu, kentin ana meydanı olan Piazza del Popolo meydanına çıktığını göreceksiniz. Bu cadde boyunca ilerlerken yine iki taraflı olarak ülkemizde Ege Kıyılarında da bulunan geleneksel Akdeniz mimarisinin taş cephelerini görmeniz mümkün.
Size tavsiyem, Trullilerden oluşan butik otellerde kalmanız. Böylece o güzel yapıların iç düzenini de görmüş olursunuz. Eşyalarınızı otelinize bıraktıktan sonra, bana kalırsa, ilk olarak kuzeyde Trullo Sovrano’ya çıkmanız ve gezinize oradan başlamanız.
Trullo Sovrano 18. yüzyılda inşa edilmiş, boyutları diğer trullolara göre oldukça büyük (14 metrelik kubbeye sahip) olan, trulli ustalarının harçsız taş yığma yapılarda ne kadar ilerlediklerini gösteren bir yapıdır. Yapı, trulliler içinde yerden yükseltilmiş olarak inşa edilen tek trullo olması nedeniyle İtalyanca monarşi, kral anlamına gelen “sovrano” kelimesi ile anılmaktadır. Yapının iç kısmı aslında 12 trullinin ortadaki yüksek kubbeli trullo’nun etrafında bir araya gelmesinden oluşmaktadır. İnşa edildiği günden bu güne konut olarak kullanılmanın yanı sıra Hristiyanlar için kutsal sayılan Santissimi Medici’nin röliklerine de ev sahipliği yapmıştır. Günümüzde ücretli (1,5€) olarak gezilebilen Trullo Sovrano’nun bir kısmı ise otel olarak işletilmektedir1.
Trullo Sovrano’dan çıktıktan sonra yapının karşısında bulunan yoldan aşağı doğru ilerlemeli, solunuzda duran görkemli kiliseyi gezmeden önce köşe başındaki çeşmeden su içmelisiniz. Solunuzdaki görkemli yapı Santissimi Medici Cosma ve Damiano Bazilikası olup, gördüğüm kadarıyla Alberobello’da bulunan en büyük kilise. Bizim “Cuma Camiîleri” gibi düşünebilirsiniz bu kiliseyi. 17. yüzyılda aynı yerde bulunan Madonna elle Grazie isimli kırsal şapel daha sonra şehrin koruyucuları olan azizler Coma ve Damiano’ya adanmıştır. Santissimi Medici Bazilikası mimar Antonio Curri tarafından 1882-1885 yılları arasında Madonna elle Grazie şapelinin bulunduğu bu alana inşa edilmiş.
Neoklasik tarzda inşa edilmiş yapının iki çan kulesinden birinde güneş saati diğeri ise güncel olarak kullanılan saat bulunmaktadır. Yapının cephesinde ve üçgen alınlığın üstünde 3 güzel heykel bulunmakta. Sağdaki heykel San Pietro’ya, soldaki heykel ise San Paolo’ya aittir. Üçgen alınlığın içinde, kapının üstünde ise Alfonso Rollo tarafından 1973’te hz. İsa, Kutsal Meryem, San Giovanni, San Pietro ve Santi Medici’nin tasvir edildiği bir reliyef bulunmaktadır.
Kilisenin iç düzeni Latin Haçı şeklindedir ve 20. yüzyılda genişletilmiştir. Haçın sol kanadında Santi Medici’nin reliklerinin, San Cosma’nın kolunun ve San Damiano’nun kafatasının bulunduğu tahta bir sandık-heykel yer almaktadır2. Kilisenin iç duvarlarının tamamı azizlerin farklı durumlarda tasvir edildiği resimler ile bezenmiştir.
Günümüzde kilise işlevini devam ettiren yapı ücretsiz olarak gezilebilmektedir.
Bazilika’dan çıktıktan sonra Piazza del Popolo meydanı yönünde ilerleyip meydana göz atmakta fayda var. Piazza del Popolo’da belediye yapısı, postane gibi kamusal kuruluşlar ve günlük ticarete yönelik dükkanlar var. Belirtmekte yarar görüyorum ki, dükkanlar en fazla öğlen saat 1’e kadar açık kalıyor, sonrasında 4-5’e kadar kapalı oluyor. Bu saatten sonra ise çok az bir kısmı açılıyor, olur da bir şeye ihtiyacınız olursa bunu göz önünde bulundurmalısınız.
Municipio (Belediye) yapısını geçtikten sonra hafif soldan devam ederseniz Santa Lucia kilisesi’nin yanındaki güzel terastan Alberobello Trullilerinin anııtsallaştığı bölümü görebilirsiniz.
Anıtsal bölgeye geçmeden önce kilsenin önünden soluna doğru yürüyüp, hala konut olarak kullanılan Trullileri görmenizi tavsiye ederim. İnsanların evlerinin önünde sandalyeleriyle oturduğu, sokakta cocukların koşuşturduğu bölgede hayatın hala nasıl devam ettiğini görmek gerçekten çok güzel. ayrıca bu bölge de bir de müze bulunmakta. Önceleri “Casa Pezzolla” olarak anılan yapı günümüzde Territorio Müzesi olarak geçiyor. 18. yüzyıldan günümüze kullanılan yapı, Giulio Antonio Acquaviva di Aragona’nın kişisel doktoru Giacomo Pezzollo’ya ait olması nedeniyle “Casa Pezzolla” (Pezzolla Konağı) olarak anılmıştır.Küçük bir şöminesi ve t3ek yatak atılabilecek küçük bir girintisi olan bir trullodan büyüyen yapı eklenen odalarla büyümüş ve iki anıtsal cephesiyle tanınır hale gelmiştir. Cephelerinden birinde harç kullanılması nedeniyle kimilerine göre trullo olmayan bu yapı Barok geleneğini iç dekorasyonu ile devam ettirmiştir. Çatısı tek kubbeli alternatifleri yerine İki sivri uçlu, kemerle bağlanan bir örtü şeklinde tasarlanmıştır.
Yapı 1986’da Belediye tafarından alınmış ve 1993-1997 yılları arasında orjinaline uygun restore edilerek trullilerin korunması ve tanıtılmasına yönelik bir müze haline getirilmiştir. Günümüzde müze modern bilgilendirme sistemlerini içeren ve sergi alanı bulunan bir tarihi-eğitici bir dökümantasyon alanı olarak kullanılmaktadır3. Müze 9 € karışılığında gezilebilmektedir.
Ardından trullilerin anıtsal bir biçimde bir araya geldiği diğer yakaya geçilebilir. Bu bölgeye tüm turistlerin akın ettiği Monte S. Michele Sokağı’ndan değil de Monte Nero Sokağı’ndan girerseniz hem şirin trullileri hem de güzel sokak dokusunu daha rahat gözlemleyebilirsiniz. zaten daha sonra bu sokakta diğer bir ana yol olan Monte S. Gabriele’ye bağlanmakta. Trullilerin yapımını, hediyelik eşyaları, el yapımı makarnaları ve içkileri bulabileceğini bir çok hediyelik ürün dükkana dönüşmüş trullilerin içlerinden beklenmedik süprizler çıkıyor. O nedenle hediyelik almak bir yana bu süprizler için bütün dükkanlara girmeli bana kalırsa.
Süpriz de ne derseniz, örneğin Via Duca D’Aosta’dan geçerken bir minik trullilerin yapıldığı atölye’de trullo yapım sistemini anlatan çok güzel bir maketle karşılaşmıştım.
Ya da bir başka hediyelik eşya dükkanında anıtsal Trulli bölgesinin toplu maketini bulmuştum.
Anıtsal Trulli bölgesinin en sonunda, Monte Pertica Sokağı üzerinde, yükseklik bakımından en büyük Trullo bulunuyor. Kilise olarak inşa edilmiş bu yapının adı Sant’Antonio da Padova Kilisesi. 14 ayda inşa edilip 1927 yılı Haziran ayında kullanıma açılmış olan yapı yeni bir sembolik dini bölge yaratmak amacıyla inşa edilmiştir. Evrenin Kralı Hz. İsa’ya ve “Kafirlerin Çekici” olarak bilinen Padua azizlerine adanan kilise trullolar ile aynı teknikle ancak birkaç modern düzenlemeyle inşa edilmiştir. Romanesk ve Puglia’nın mimari tarzından esinlenen yapıda 19.80 metrelik bir ana kubbe ve onu çevreleyen daha alçak kubbeler kullanılmıştır. yapının ön cephesinin sağ bölümünde trullolardan esinlenmiş bir çan kulesi bulunmaktadır ve ana kubbeden sadece 1 metre alçaktadır4. Günümüzde kilise işlevini devam ettiren yapıyı ücretsiz olarak gezebilirsiniz.
Geziyi bu şekilde tamamlamak mümkün. Tamamlamak istemezseniz kendinizi trulliler ile dolu sokaklara bırakıp birbirinden farklı boyutta bir çok “şirin evi” trullo görmeniz de mümkün.
Kendinizi bir masal diyarında hissedeceğiniz Alberobello’da bu güzelliklerin yanında Largo Martellotta Caddesi üzerinde ve ara sokaklarda bulunan restoranlarda ve kafelerde yerel yiyeceklerin tadına varıp, güzel yerel şarapların ve diğer içeceklerin keyfini çıkarabilirsiniz.
Umarım yazımı beğenmişsinizdir. Başka bir güzel gezi rotası ile tekrar görüşmek üzere 🙂
Kaynaklar:
1:http://www.costadeitrulli.org/en/region/alberobello-55/the-trullo-sovrano-002.html
4:http://www.costadeitrulli.org/en/region/alberobello-55/the-church-of-santantonio-da-padova-015.html